31 Mart’ta sandığa gidiyoruz.
Çoğumuzun oyunun rengini ideolojilerimiz, ekonomik göstergeler, adayların performansı, v.b. kriterler belirleyecek. Yadırgamıyoruz. Hepsi de insani ve anlamlı kriterler.
Netice olarak, hepimiz bu dünyaya nizam vermek istiyoruz, dolayısıyla bir ideolojik tercihimiz var;
Hepimiz ekonomik hayatın içindeyiz, refahımızı artıracak insanları işbaşında görmek istiyoruz;
Hepimiz beldelerimizde hayatın kolaylaştırılmasını istiyoruz… v.s.
Ancak, bazılarımız için o kadar önemli başka kriterler var ki, bir sayının sıfırla çarpımı gibi bu makul seçeneklerin tamamını anında sıfırlıyor ve geçersiz kılıyor:
Kimlik problemi!
***
Kimlik problemi olan ve bunu kendisine dert edinmiş birisi, diş ağrısından 24 saat beyni zonklayan kişi gibidir. Sorun hep oradadır ve kendini hiç unutturmaz.
Kimlik sorunlarına çözüm arayışları sadece ülkemizde değil, tüm dünyada yükselmekte, her grup kendi sorununa sahiplenen hareketler oluşturmaktadır. Geçmiş yüzyılda geleneksel yapıları/cemaat yapılarını dağıtarak bireyciliği kışkırtan Batı modernizmi, şimdiki post-modernizm sürecinde kimlikleri tercih edilebilir olgulara dönüştürmüş,[1] dünya kamuoyları da bu tür taleplere açık hale gelmiştir. Ana kitlelerden farklı olan bütün gruplar kimliklerini korumak, haklar elde etmek ve geliştirmek için mücadele etmektedir.
Varlığımızı korumak istiyorsak bizim de gireceğimiz yol budur.
***
Peki nasıl bir hareket oluşturacağız?
Bunun yolu belli. Tüm toplumsal sorunların çözüm merciî siyasettir. Bizlerin de sorunlarımızı hızla bu alana taşımamız gerekiyor.
Çerkesler tarihte ulusal meselelerine sahiplenmede hep zamanın gerisinde kaldılar. 21. yy’da artık bu hataları yapmamalı.
Hiç çekinmeden, etrafımızdaki “Beyaz Çerkeslere” hiç aldırmadan kimlik sorunlarımızı siyasallaştırmak için gayret göstermeliyiz.
Türkiye’nin bugünkü siyasi tablosunda kimlik problemlerine samimiyetle yaklaşan ve çözüm öneren bir siyasi hareket/parti yok maalesef. O zaman bu siyasi hareketi kendimiz oluşturacak ve taleplerimizi ilgili merkezlere de bizzat intikal ettireceğiz.
***
Bu tür sözlerden yersiz bir şekilde ürken ve yan çizen insanlarımız var. Hem lafa gelince kimliklerine önem verdiklerini, öğündüklerini söylüyorlar; hem de sistem partilerinin içine girip “saklanmaktan” başka bir şey önermiyorlar. Bu doğru bir davranış değil. Bu topu taca atmaktır.
Eğer biz gücümüzü, oluşturduğumuz bir siyasi merkezde teksif edebilirsek, ana akım partiler de siyaset alanını toplumdan gelen bu ihtiyaç ve taleplere göre biçimlendirmek zorunda kalacaklardır. Ama bunun için bizim birliğimizi sağlayıp, ihtiyaç ve taleplerimizi etkili bir şekilde ortaya koymamız gerekiyor.
Bunu toplumumuzu zaten siyaseten parçalamış düzen partilerinin içine girerek yapma ihtimalimiz yoktur. Ayrıca partilerin kendi iç çatışmaları arasında kendimize böyle alan açmamız da mümkün değildir.
Onun için, kimsenin arkasına saklanmadan müstakil siyaset yapmalı, tırnaklarımızla kazıyarak yol almalıyız
Bölücü değiliz, terörist değiliz, işbirlikçi değiliz ve çekinecek bir şeyimiz yok.
Neticede çatışma değil, siyaset öneriyoruz.
***
Peki nasıl bir yol izlememiz gerekiyor?
On yıldır didinen bir siyasi partimiz var. Öncelikle egolarımızı bir kenara bırakarak bu çatının altında toplanmalıyız.
Parti, kimlik sorunları hariç, hiçbir şekilde ülkenin günlük siyasetine bulaşmamalıdır. Konu üzerine çok fazla kafa yormamış dostlarımız ilk akıllarına geleni söyleyerek partinin gündemdeki tüm siyasi konularla ilgili görüş beyan etmesini istiyorlar. Bu yanlış bir öneri. Bu, iktidarı hedefleyen ve dikey siyaset yapan partilerin işidir. Bu bugün bizim partimiz için doğru bir strateji değildir. Bizim potansiyel tabanımız zaten sistem partileri içine dağılmış ve günlük siyasete dair düşünceleri onlarla aynılaşmış kimseler. Bizim bu görüşlerden birine paralel açıklamalarımızın diğer kanattakilerin öfkesini çekeceği açıktır. Yarın bir başka söylemimizle de diğer kanattakileri kızdırmamız muhtemeldir. Neticede ne Habil’e, ne Kabil’e yaranacağız ve hedef kitlemizle de bağlarımızı kopartmış olacağız. Dolayısıyla kimse partimizden böyle açıklamalar yapmasını beklememelidir.
Partimize mensup kişiler günlük siyasete dair fikirlerinde özgürdür. Herkes aynı şeyleri düşünmek zorunda değildir.
Partinin insanlarımızdan istediği, kimlik hassasiyetlerini günlük siyasetin önünde tutmaları ve hiç olmazsa seçimlerde oylarını kendi partilerinde toplamalarıdır.
***
Günlük siyasete karışılmayacaksa nasıl bir yol izlenecek?
Partimiz insanlarımızın mevcut siyaseten parçalanmışlığını dikkate alarak bu bataklığa girmeyecek; dikey değil yatay siyaset yapacaktır.
Yani sadece kimlik sorunlarına odaklanacak ve bu konuda duyarlı insanları partimizde konsolide edecek, teorilerini geliştirecek, kadrolarını yetiştirecek ve zamanla kendi siyasi toplumunu bir şekilde ortaya çıkartacaktır.
Gidebileceğimiz tek yol budur.
Bu sebeple, tüm seçimleri duyarlılıklarımızı görünür kılmak için fırsat olarak değerlendireceğiz.
31 Mart seçimlerindeki tavrımız da budur zaten.
Bu amaçla üç vilayette dört adayımız bağımsız olarak seçimlere giriyor.
Bu vesileyle daha çok kişi sesimizi duysun, daha çok kişi kervana katılsın istiyoruz.
Ve kimliğini önemseyen insanlarımızı otokritik yapmaya çağırıyor, n’olur düşünün diyoruz:
“Neyin en önemli olduğunu bildiğinizde, karar vermek oldukça basit”[2] olacaktır.
__________________________________
[1] Dr. R. Saim Dalbay – Prf. Dr. Nazmi Avcı, Kimlik İnşasına İlişkin Temel Yaklaşımlar ve Bu Yaklaşımların Türkiye’ye Yansımaları, Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Y. 2018, C.23, S.1, s. 23
[2] Anthony Robbins (Amerikalı Yazar)
1514