Son dönemlerde epey siyasal partinin kurulduğu gerçek. İdrisciğin söylediği tek doğru bu.
Ama onlardan ikisi çok önemli.
Biri henüz partileşme sürecinde. Beyt Nahreyn Arap-Arami Birliği çatısı altındaki Türkiyeli Araplar, partileşme kararı aldı. Birlik Sözcüsü Mim Yavuz Binbay, Türkiye nüfusunun yüzde 10’unu Arap ve Arami kökenli insanların oluşturduğunu belirtmiş ve “Ülkede kapsamlı bir temsiliyetimiz yok, bu nedenle böyle bir karar aldık” demiş. İdeolojik değil, Arap ve Arami halkları etrafında toplayan, etnik ve kültürel sorunlarıyla ilgili siyaset üreten bir parti olacaklarını söylüyor kurucuları.
Diğeri ise Çerkeslerin öncülüğünde, Kürtler dışında temsil edilmeyen tüm etnisiteleri kapsayan Çoğulcu Demokrasi Partisi. Kısa adı ÇDP olan parti kuruluşunu tamamladı ve ilk basın toplantısını bir Çerkes lokantası olan Fıccın’da yaptı.
Toplantıya katılan Yazgülü Aldoğan, Mahmut Övür, Ardan Zentürk ve Ferhat Kentel bu konuda yazdılar. Ben ise gündemin ağırlığından bir türlü fırsat bulamadım yazmaya. Birkaç gün geçtikten sonra baktım ki Murat Bardakçı dostumuz Habertürk’teki köşesinde “Vatana, millete hayırlı olmasın” başlığıyla zehir zemberek bir yazı kaleme almış, Çerkesleri “nankörlük” ve “edepsizlikle” suçluyor.
Yazının linki: http://www.haberturk.com/yazarlar/murat-bardakci/1032983-vatana-ve-millete-hayirli-olmasin
Bardakçı, kendi de belirttiği üzere aileden Çerkes. Daha doğrusu bildiğim kadarıyla annesi Abaza. Neden karşı olduğunu ve kızdığını yazının linkinden okumak mümkün. Çoğulcu Demokrasi Partisi de onu mahkemeye verdi ve aynı sertlikte bir yanıt yayınladı.
Onların cevabı da bu linkte:
http://cogulcudemokrasi.org/cogulcu-demokrasi-partisinden-kamuoyuna-aciklama-ve-murat-bardakciya-cevap/
BARDAKÇI’NIN ÖFKESİ VE ELEŞTİRİLERİ
Şimdi gelelim benim söyleyeceklerime. Ban tarihsel mevzulara girmeyeceğim çünkü ÇDP’nin yanıtında bu konuda bol bol argüman var. Demokratik hak ve özgürlükler bağlamında meseleye nasıl bakılması gerektiği üzerinde duralım.
1-Bardakçı’nın temel eleştirisi şu:
Her etnik yahut muhacir grubun böyle tantanalı lâflarla partileşip hak talebinde bulunması üzerine canlarına tak edecek olan Türkler’in de bir “Türk Partisi” kurduklarını düşünün! “Irkçılık”, işte o zaman hakikat olur!
Oysa zaten şimdiye dek kurulan tüm partiler birer Türk partisi olarak kurulup faaliyet gösterdiler. Çünkü Cumhuriyet demokratik bir temel üzerine yükselmediği için sistemin dayattığı bir zorunluluktu bu. Bu partilerin içinde Kürtler, Araplar ya da bazen Çerkesler de oldu. Hatta bakanlık ve cumhurbaşkanlığı makamına da yükseldiler. Ancak hepsi de oralara kültürel ve etnik kimliklerinden soyunarak, kendi kökenleriyle ilgili imada bile bulunmaktan korkarak geldiler ve görevlerini yaptılar.
Bunun istisnası 1979’lardan itibaren kurulan ve 80 darbesiyle inkıtaya uğrayan ama 1990’lardan başlayarak yeniden faaliyete geçen Kürt partileriydi. Sonuncusunu da HDP temsil ediyor.
2-Bardakçı devam ediyor:
“Haklarımız elden gidiyor” yahut “Kimliğimiz kayboluyor” gibisinden terânelere de “nankörlük” denir! Türkiye’deki diğer etnik gruplar dillerini unutmuyor, nesilden nesile devam ettiriyor ama Kafkasyalı ailelerin genç nesli anadillerini konuşamıyor ve âdetlerini bilmiyor ise, bunun sorumlusu devlet değil, ailelerdir. Genç nesil kültürel kimliğini merak etmemiş, büyükler de öğretmemişler demektir ve bu işte devletin kabahati yoktur!
ÇERKES DİLLERİ RİSK ALTINDA
Büyük bir hata. Türkiye’de etnik grupların dillerini unutmasının tek sebebi Cumhuriyet döneminin asimilasyon politikaları ve baskıları. “Vatandaş Türkçe konuş” kampanyalarını, sokakta ve okulda ana dilini konuşanlara kesilen cezaları, Türkçe dışında diğer dillerin yasaklanmasını, anadilini konuştuğu için ilkokulda dayak yiyen öğrencileri unutmayalım. Yoğun bir nüfusa sahip Kürtler de bu asimilasyondan nasibini aldı. Türkiye’de şu anda yaklaşık 3.5-4 milyon Çerkes var ama ana dillerini konuşan Çerkeslerin sayısı 200 bin civarında. Unesco verilerine göre tehlikede olan dünya dilleri sıralamasında Çerkesçe (Adigece ve Abazaca) riskli sınırda. Zaten Çerkeslerin bir diğer kolu olan Ubıhların dillerinin yok olduğunu da artık bilmeyen yok. Fransız dil bilimci Georges Dumezil (Jorj Dümezil) Ubıhçayı son konuşan rahmetli Tevfik Esenç’le birkaç yıl süren uzun ve meşakkatli çalışma yaptı ve bu dili kayda aldı. Yaptığı çalışma zamanında TRT’de “Son Sesler” adıyla yayınlandı. Zaten Murat Bardakçı bile bunu kendi programında anlattı: https://www.youtube.com/watch?v=OhxNBB5E11s
En büyük haksızlık da ailelerin ve gençlerin suçlanması. “Bir dil unutuluyorsa bunun sebebi devlet değil ailelerdir” demek büyük bir acımasızlık. Eğer bir dil yazılı kültüre dönüşemiyorsa, kendi kendini tüketir ve giderek 200-300 kelimeye indirgenir. Sonra da yok olur gider. Yazı, kültürün ve dilin aktarıcısıdır ve zenginleştirici unsurudur. Bu da devletin görevidir. Eşit vatandaşlık hakkı bunu gerektirir ki zaten Türkiye attığı adımlarla (Özel okullarda ana dil eğitimi, devlet okullarında seçmeli dil dersleri vb.) böyle bir demokratik yapıya evrilmekte.
VATAN İÇİN CAN VERİRKEN TÜRKÇE BİLMİYORDUK
3- Bardakçı “Tamam, ‘anavatan’ Kafkasya ama ‘vatan’ iki asra yakın bir zamandan buyana Türkiye’dir” diyerek doğru bir noktaya temas ediyor ama ardından şunları söyleyerek Çerkesleri anlayamadığını gösteriyor:
“… aradan geçen bu kadar zaman sonra bile kendilerini hâlâ ‘buranın vatandaşı’ hissedemeyenlerin bahane olarak ortaya sürdükleri taleplerinin muhatabı Türkiye değil, başkasıdır: ‘Anavatan’a hâkim olan ‘Moskof Devleti’!”
Çerkesler, zaten bir Osmanlı bakiyesi olarak kendilerini baştan beri bu ülkenin kurucu unsurları olarak görüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin çimentosunda tüm diğer halklarla birlikte eşit ve yoğun katkılarının olmasını ise şu sitemkâr sözlerle ifade ediyorlar:
“Biz bu vatan için canımızı verirken Türkçe bilmiyorduk. Vatan kurtuldu ama şimdi anadilimizi bilmiyoruz.”
Türkler, Kürtler, Çerkesler, Araplar, Lazlar, Gürcüler. Boşnaklar Çanakkale’de de bu ülkenin Kurtuluş Savaşı’nda da omuz omuza çarpıştılar, şehit oldular.
Ama vatanı kurtardıktan sonra kurulan Cumhuriyet, bu ülkeyi işgal eden müstevlilerin (İngilizlerin, Fransızların, Almanların ve İtalyanların) dillerinin okullarda öğretilmesini serbest bıraktı. Vatanı kurtaranların dillerini ise yasakladı. Bu büyük bir çelişki değil mi?
Çerkesler, kendilerini bu ülkenin eşit vatandaşları olarak görüyorlar ve demokratik bir ülkede yaşıyor olduklarının bilinciyle kültürel taleplerini dile getiriyorlar. Bunu nankörlük ve edepsizlik olarak nitelemek için Murat Bardakçı içinde nasıl bir kin ve öfke biriktirdi bilemiyorum ama çok ayıp ettiği kesin.
TÜRKİYE RUSYA’YA ÖRNEK OLUYOR
Kaldı ki o “Moskof devleti” her ne kadar Çerkesleri soykırıma tabi tutup bir buçuk milyonu tehcir ettirdiyse de Çarlık Rusya’sından sonra işbaşına gelen Sovyetler Birliği hükümetleri döneminde, iyi-kötü otonom Çerkes cumhuriyetleri kuruldu. Göstermelik ve Moskova’ya bağlıydılar ama orada kalan bir milyon Çerkes bu sayede dillerini unutmadılar, yazı diline geçirdiler. Bugün Çerkes cumhuriyetlerinde en azından Çerkes dilinde yazılmış yüzlerce bilimsel ve edebi eser bulunmakta.
Oradaki Çerkeslere yapılan baskılar ayrı bir yazı konusu. Çünkü bugün orada Çerkeslerin elde ettiği tüm haklar yeniden geri alınmakta ne yazık ki. Türkiye anavatandaki Çerkeslere zulüm uygulayan Rusya’ya demokrasisiyle örnek oluyor. Anavatan’daki Çerkesler de Türkiye’deki Çerkeslerin elde ettiği demokratik kazanımları merakla ve ilgiyle izliyorlar.
BULGARİSTAN’DAKİ TÜRK PARTİSİ EDEPSİZ Mİ?
4-Eğer etnik partiler kurulamayacaksa o vakit örneğin Bulgaristan’daki Hak ve Özgürlükler Partisi adlı Türk partisini nereye koyacağız. Çok beğeniyor ve destekliyoruz öyle değil mi? Üstelik bu parti ciddi bir oy oranına sahip olduğu için zaman zaman koalisyon ortağı olabilmek için müzakerelere bile oturuyor.
5-Keza Avrupa’da Türkiye kökenli göçmenler de dillerini yavaş yavaş kaybetmekte. Sebebi de Almanya ve diğer ülkelerin ana dil eğitimini savsaklamaları, bu yolla Türkleri asimile etme çabaları. Türkiye bu konuda bir devlet politikası olarak o ülkelerdeki anadil eğitimini sık sık gündeme getirip taleplerde bulunmuyor mu? Onlara “Devletin sizin için yapacağı bir şey yok, unuturlarsa aileler yüzünden” diyor muyuz? Demiyoruz çünkü, dil yazıyla ve kitapla zenginleşerek devam eder. TV 8’deki “O Ses Türkiye” yarışmasına Almanya’dan, Fransa’dan, Hollanda’dan, İngiltere’den katılıp da Türkçe bilmeyen çocuklarımız hiç canımızı acıtmıyor mu?
ASLINDA IRKÇILIK
Demokrasilerde her türlü parti kurulabilir. Kaldı ki ne Araplar ne de Çerkesler “etnik temelli bir bölücülük” üzerinden parti kurmadılar. Programları ve hedefleri çok açık. Kendi kültürel kimliklerine odaklı bir siyaset üretiyorlar. Bu hedef gerçekleştiğinde de kendini feshedecek bir yapı belki de.
Asıl bu partileri böylesine şedit bir dille ve nefretle tanımlamak ırkçılık olmaz mı?
_________________
Türkiye, 14.2.2015