Çoğulcu Demokrasi Partisi İstanbul İl Başkanı Ahmet Altunok riyasetinde bir heyet, Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na bir nezaket ziyaretinde bulundu. ÇDP İl Başkanı Altunok’a ziyaretinde Genel Sekreter Vahdet Kap ile Parti Meclisi üyeleri Şahaser Bostan, Emine Sezgin ve Erol Karayel eşlik etti.
Vahdet Kap’ın ÇDP üyelerini tanıtmasından sonra İl Başkanı Ahmet Altunok, Canan Kaftancıoğlu’na Çoğulcu Demokrasi Partisi’ni tanıyıp tanımadığını sordu.
Kaftancıoğlu ÇDP’nin ismini duyduğunu, kabaca bir fikri de olduğunu ancak çok yakın takip etmediğini söyledi. Bunun üzerine Altunok, “O zaman biz öncelikle size partimiz hakkında biraz bilgi verelim” diyerek sözü heyet üyelerinden Erol Karayel’e bıraktı.
Erol Karayel, ÇDP kurucularının ağırlıklı olarak Çerkeslerden oluştuğunu belirterek, bunun sebebinin yaklaşık 150 yıldır Türkiye topraklarında yaşayan Çerkeslerin bu süreci hep eriyerek, eksilerek yaşadıklarını, 2000’li yıllara kadar kadar Çerkes ismini taşıyan bir dernek dahi açamadıklarını, kendilerini Kafkas Derneği gibi coğrafi isimlere nispet ederek ifade etmeye çalıştıklarını, kimliklerine katkı sağlayacak herhangi bir etkili çalışma içine giremediklerini, açılım politikaları sürecinde ancak kurumlarının etnik isim taşıma hakkı kazandıklarını söyleyerek, “Açılım süreçlerinde devletimiz nüfusu az bazı etnik gruplar, kültür grupları, dini gruplar için bir takım açılım programları uygulamaya başladı. Roman açılımı, Kürt açılımı, Alevi açılımı gibi bazı azınlık grupların önde gelen şahsiyetleriyle toplantılar yaparak onların sorunlarını masaya yatırdı ve çözüm aradı. Fakat bu süreçlerde Çerkesler hep görmezden gelindi” dedi. Türkiye’de Çerkeslerin kurumsallaşmasının dernekler etrafında olduğunu belirten Erol Karayel, Türkiye de yaklaşık 200 civarında Kafkas ve Çerkes derneği olduğunu, Çerkeslerin kültürel boyutta bu dernekler ile köylerinde toplanıp içe kapandıklarını söyledi. Açılım sürecindeki dışlanmışlığın kendilerini üzdüğünü belirten Karayel, “Bizim de bir dilimiz ve kültürümüz vardı ve bize de değer verilmesini bekliyorduk ama bu olmadı. Niçin böyle olduğunu araştırdığımızda “görünür olmadığımız için” sonucuna vardık. Ve kendimizi görünür kılarak sorunlarımızı seslendirmek için legal şekilde siyaset dünyasına girmeye karar verdik ve ÇDP’yi kurduk” dedi.
Partilerinin Cumhuriyet Halk Partisi veya Ak Parti’yle yarış etmek için kurulmadığını belirten Karayel, amaçlarının kendilerini rahatsız eden sorunlara CHP gibi ana akım siyasi partilerin dikkatini çekmek ve bu sorunları onların çalışma konusu haline getirmek olduğunu söyledi. Karayel şöyle devam etti: “Partiyi 2014 yılında kurduk. Hemen ertesi yıl yapılan seçimlere bağımsız adaylarla katıldık. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinde aday çıkarttık. Bütün bunları yaparken öncelikli maksadımız seçim kazanmak değil, toplumumuzu siyasallaştırmaktı.
Celal Sarıçam isimli bir Akademisyen var. Ürdün Çerkesleri üzerine yaptığı bir araştırması kitaplaştırıldı. Onun orada tespit ettiği bir realite var. Diyor ki, ‘dünyanın her yerinde dil olarak, etnik olarak, kültür olarak azınlıkta olan kesimler merkezden sürekli bir şeyler talep ederler. Ancak bunun tek istisnası Çerkeslerdir’ diyor. Gerçekten de Çerkesler azınlık oldukları ülkelerde merkezden bir şeyler istemek yerine çevreye karşı hep merkezin tezlerini savunmuşlardır. Yazarın bu tespitinin doğru olduğunu düşünüyorum. Evet, maalesef ki böyle bir toplumsal yapıya sahibiz. Biz de partimize işte bu realiteyi tersine çevirme misyonu yükledik. Yani Çerkesleri siyasallaştırarak merkezden çevreye doğru çekme mücadelesi veriyoruz. Bu kolay bir şey değil ve hatta ilk kurulduğumuzda en sert reaksiyonu kendi toplumumuzdan gördük. Ama geçen 6-7 yılın sununda toplumumuz partinin varlığını artık kabullendi ve söylemlerini de oldukça kanıksadı. Partimizin misyonu Çerkes toplumunu siyasallaştırmak, onları bir siyasi parti çevresinde toparlamak ve güçlerini bir sayısal değere dönüştürerek hissettirmektir. Kendimizi ve sorunlarımızı legal bir parti bünyesinde anlatabilirsek o zaman dikkate alınacağımıza inanıyoruz. Çalışmalarımızı da bu çerçevede sürdürüyoruz. Nitekim sizi ziyaretlerimizin sebebi de aynı. Bir mücadele insanı olarak bizi anlayacağınızı, bizim hassasiyetlerimize sahip çıkacağınızı düşündüğümüz için buradayız. Anlatırsak, yapmayı düşündüğünüz çalışma programlarında bizlerin taleplerini de dikkate alacağınızı umuyoruz. Çünkü bizim tek beklentimiz dilimizi kültürümüzü yaşatabileceğimiz bir vasatın sağlanmasıdır.
Mesela bugün Alevi dostlarımızı gıptayla izliyoruz. Çalıştılar, siyasallaştılar ve kendilerini görünür kılıp, bir değer olarak ortaya koydular. Eskiden kendilerine hiçbir konuda fırsat verilmezken bugün 1500 civarında cem evi ile kurumsallaştılar ve güçlendiler. Kültür Bakanlığı bünyesinde 53 kadrosu olan bir genel müdürlük oluşmasını sağlayarak sorunlarının çözümüne yönelik önemli bir imkan elde ettiler. Çerkeslerin ve benzer sorunları olan diğer toplulukların sorunlarına yönelik de benzer çalışmalar yapılması gerektiğini düşünüyor ve bu tür imkanların onlara da sağlanmasını talep ediyoruz.
Son cümle olarak şunu söyleyeyim, bu tür taleplerden korkulmaması gerekiyor. İsrail’de iki adet Çerkes köyü var. 7 den 77’ye burada yaşayanlar, okuyup yazma dahil Çerkesçeyi dünyada en iyi bilen insanlar. Bu nasıl oluyor? Bu İsrail’in bu ahaliye pozitif ayırımcılık yapması sayesinde oluyor. Öyle gelişme kaydettiler ki, geçtiğimiz hafta BM bu köylerden birini dünyanın en önemli turistik köylerinden biri olarak ilan etti. İsrail Cumhurbaşkanı Herzog geçen hafta bu köydeydi, onların durumunu övdü ve kendisi de bununla övündü. Peki bu sonuç nasıl doğuyor? Çok basit: demokratik hakların verilmesi ve desteklenmesiyle olan bir şey bu. Biz de devletimizden buna benzer destekler bekliyoruz. Bunun dışında bir niyetimiz ve beklentimiz yok.”
Karayel’in konuşmasından sonra sözü alan Canan Kaftancıoğlu açıklama için teşekkür ederek, “Özet bir şekilde güzel ifade ettiniz. Çoğulcu demokrasi partisinin anlattığınız kuruluş amacı hakkında, düşüncelerimi hiç süzmeden, şunu söyleyebilirim ki, hem bir mutluluk vesilesi, hem de üzüntü sebebi… Üzüntü vesilesi olmasının sebebi şu, hani derler ya 80 milletin geçtiği ve birlikte var ettiği bu topraklar diye… Bu topraklarda kimliklerin, kökenlerin, inançların ya da değerlerin hala savunulmak zorunda kalınıyor olması bir üzüntü vesilesi. Bu hepimiz için geçerli. Umarım sonraki kuşaklar da bu çalışmaları yapmak zorunda kalmazlar. Kıymetli olan ise bu gerçekliğin farkına varılıp bir örgütlenme içine girilmiş olması. Bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum” dedi.
Kaftancıoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Burada sadece bir şeyi yorumlamakta biraz zorlanıyorum. Söylediğiniz bir şey aslında çok kıymetli: Çerkeslerin siyasallaşması! Ancak böyle bir hakkın elde edilmesinden ziyade, haklılık mücadelesinin ya da yok sayılan kimliklerin mücadelesinin bir siyasi parti adı altında verilmesi süreci sonuca varmayı daha kolaylaştırıcı mı olur, yoksa daha zorlaştırıcı bir yol mu olur bunu bilemiyorum. Ama bu soru sizlerin mutlaka üzerinde uzun uzun düşünüp cevabını bulduğu bir sorudur. Yoksa bu hazirunun bunu yapmadan bu işe gireceğini sanmıyorum.
Şunu düşünüyorum, felsefede “her şey karşıtını doğurur” diye bir şey var. Diyalektikte de bu böyledir. Siyasallaştırma adına, bu şekilde kimlikler ve değerler üzerinden oluşturulan yapıların, herkesin kendi kimliğini, kendi hakkını savunduğu bir partinin olduğu yerde çoğulcu bir bakışı oluşturmamız acaba daha mı zor olur diye kendime soruyorum. Sizin bu topraklarda kimliğinizle değerlerinizle, gerçekliğinizle hiç sorunsuz şekilde yaşamanız için gereken kavgayı ne zaman ben verirsem, benim kimliğimle ilgili kavgayı ne zaman siz verirseniz bu sorunlar o zaman çözülür. Türkiye siyasetinin normalleşmesini arzu eden biri olarak bu yoldan gidilirse şöyle bir sonuca gider mi kaygısı taşıyorum: Herkes kendi gerçekliği üzerinden bir siyasallaşma zemini ya da parti kurma zemini oluşturursa, bu Türkiye’nin istemediği, geleceğe aktarmak istemediği bir şey mi olur? İşte bu endişe bende soru işaretleri oluşturuyor.”
Kaftancı’nın bu endişesine Erol Karayel, “Bizim öyle bir sıkıntının kapısını aralamak gibi bir niyetimiz yok tabii ki. Eğer bu çoğulculuk düşüncesi ana akım siyasi partilerde kendine yer bulursa, bizim misyonumuz zaten orada sona erer. Yeter ki bu açılımlar artık yapılsın” cevabını verdi.
Bilahare sözlerine devam eden Kaftancıoğlu, “Kimi zaman bazı konular hatırlatılmadığında veya nasıl destek olabileceğimiz belirtilmediğinde bizler de nasıl destek olacağımızı bilemeyebiliriz. Bazen sorunları atlayabilir, kimi zaman da destek olmak isterken farkında olmadan zarar da verebiliriz. Ben aslında doktorum. Hekimlikte bir esas vardır, öncelikle hastaya zarar vermeyeceksiniz diye. Hastaya faydan olmayacaksa, zararın da olmamalı. Onun gibi, kimi zaman yönlendirme olur, kimi zaman hatırlatma olur, kimi zaman bilgi verme olur, bir takım müdahalelerle yapabilecek iken fark etmediğimiz için yapmadığımız şeyler olduğunda, sizlerden geri dönüşler gelirse, biz seve seve gereğini yapar, gereken desteği de veririz” dedi.
ÇDP heyetinin, “Bizi bünyenizden bu konularla ilgili kişilerle irtibatlandırırsanız her zaman istişareler yapabilir, gerektiğinde raporlamalar da yapabiliriz“ cevabı üzerine Kaftancıoğlu bu konuyu not aldığını, kısa bir sürede ilgili arkadaşlarını konuyla ilgili olarak görevlendireceklerini söyledi.
Daha sonra günün anısına ithafen çekilen fotoğrafla ziyaret sona erdi.
337